Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

14 Aylık Bebekle New York City Tatili :)

Herkesin en merak ettiğini baştan yazayım; çook güzel geçti, hiç korktuğum gibi olmadı özellikle uçak yolculuğum neredeyse bu kadar gittiğim tatillerin içinde en kolay geçeni oldu diyebilirim. O halde baştan başlayayım :) Uçak; 10 saat bir bebekle uçmak hele de daha önce hiç uçağa binmemiş bir bebekle uçmak epeyi riskliydi. Business uçaçak olmak beni biraz rahatlatıyordu elbette ama yine de 10 saat Arasla uçmak kolay iş değildi :) Bu yüzden önceden bir uçak kiti hazırladık kendimize. Aras'ın en sevdiği oyuncaklar, kitaplar, boya kalemleri, oyun hamurları… aklımıza ne geldiyse aldık yanımıza :) Bunlardan kaçını mı kullandık? Belki %20sini… Çünkü gerek kalmadı. Uçakta yürüdük, oynadık, uyuduk derken vakit çabucak geçti. Uçak için önemli bir detay; uçakta yiyecek. Çağrı merkezini arayıp özellikle bebek için özel yiyecek istememe ve sonra tekrar arayıp kontrol etmeme rağmen, uçarken öğrendik ki bebek için özel mama yüklenmemiş uçağa. Neyse ki ben uçak için yeteri kadar mama almışt

Çocuklar hasta olmasın

Ne zormuş çocuğunun hasta olması, kaç zamandır ne yapacağımızı, elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı şaşırdık.  Aras, İnfluenza B oldu. Yani soğuk algınlığını düşünebilirdim, grip filan tamam ama sen o kadar gözünden sakın, kapalı alışveriş merkezlerine sokma, kalabalıklara sokma, aman parklar böyle, aman şurası böyle diye yer mekan seç, gitsin gelsin çocuğun böyle bir virüs kapsın, olacak şey mi :) İşte ne derler "sakınan göze çöp batar". Galiba gerçekten de öyleymiş.  Doktoruna göre her yerden kapılabilirmiş, sokakta gezerken biri hapşırsa kapılabilirmiş, akacak kan damarda durmaz misali yani olacağı varsa oluyor, çok kasmamak gerek herhalde… Neyse ki hemen fark ettik daha doğrusu ben fark ettim, ilk belirti ateşti. Çok yüksek ateşle gittik hastaneye, test yapıldı ve bingo! Demek ki neymiş? Hastaneye gitmeliymiş. Hele söz konusu "çocuk" ise, bu gibi durumlarda gecikmeden hastaneye başvurmalıymış. Yüksek ateş, öksürük, burun tıkanıklığı… Bütün bunla

Tariften Tabaga

Yıllarca çalışan kadının hayatını kolaylaştıran güzellikleri kovaladım ama şimdi görüyorumki annelerin hayatını kolaylaştırmak da en az çalışan kadınınki kadar önemliymiş :) İnstagramda, çok yeni rastladım bu hesaba; Tariften Tabağa. Bu hesapta birçok farklı bloggerın, yemek işiyle uğraşan kişilerin tarifleri var. Dereotlu anne poğaçasından tutun da, çikolatalı kurabiyeye kadar her şey var :) İstediğiniz tarifi seçiyorsunuz, bütün malzemeler evinize kadar geliyor ve size sadece pişirmesi kalıyor :) Ölçüyü tutturma derdi yok, gram hesabı derdi yok, paketin birazını kullanıp kalanının ziyan olma derdi yok.  Her şey düşünülmüş. Ben de tabii hemen siparişimi verdim. Ben  40Grams  'ın bir tarifini, pestolu kabaklı muffin tarifini uyguladım. Kutuyu açışım ve muffinleri fırına verişim tam tamına 35 dakika sürdü. Üstelik de Aras peşimdeyken, eteğimi çekiştirirken 😂 O kadar kolay yani. Bence siz de deneyin en azından hesaba bir göz atın. Bence büyük kolaylık. PS: B

Bebekle, Kanyon'da 6 saat

Arasla tek başıma dışarı çıkmaya cesaret edebilmem uzun zaman aldı. Mümkün oduğunca tek başıma çıkmamaya gayret ettim çünkü Aras çok yaramaz bir bebek 😏 Pusetimde oturayım, aman etrafımı seyredeyim, dur şu oyuncağımı dişliyim gibi düşünceleri hiç olmuyor, onun tek derdi pusetinden aşağı atlamak :) Ara ara kucakta taşımak zorunda da kalıyoruz ve tek başınayken haliyle hem Aras, hem puset idare etmesi çok zor oluyor.  Dün Kanyon'da 6 saat geçirdik, geçirmek zorunda kaldık çünkü biz dışarıdayken elektrikler kesildi :) Aras, puseti, çantaları, termosu hep birlikte 5 katı merdivenle çıkamayacağımız için de Kanyonda vakit geçirmeye devam ettik.  Kanyonun delisi sanılmış olabilirim çünkü Kanyon sizin de bildiğiniz üzere çok büyük bir alışveriş merkezi değil, topu topu 4 kat. Hatta en üst kat yemek katı, onu da saymazsak 3 kat. Bu katlarda kaç kere yürüdüm bilmiyorum :) Çünkü yine tahmin edeceğiniz gibi Aras bir cafede oturunca "aman şöyle uslu durayım da anneciğim de rahat bir k

Annelik Deliliği :)

Geçen sene bu zamanlar, Araslı hayatımız bir şekilde başlamıştı aslında ama Aras hala o zamanlar benimle birlikte yaşadığı için, bebekli hayatın ne demek olduğunu hiç bilmiyor hatta hayal bile edemiyorduk :) Çocuklu, bebekli arkadaşlarımızı anladığımızı düşünüyorduk gerçekten de anladığımızı sanıyorduk ama aslında hiç anlamıyormuşuz, ne kadar bilmiyormuşuz :)  Bambaşka birşeymiş. Herşeyi uçlarda yaşadığınız bir dönemmiş bir kere. Sevgiyi, aşkı, yorgunluğu, uykusuzluğu, açlığı, endişeyi, huzuru uçlarda yaşadık biz. Belki hala yaşıyoruz diyeceğim ama hadi itiraf edeyim, çoğul konuşmayayım, ben yaşıyorum. Hala uçlarda yaşıyorum. Yorgunluğun dibine vuruyorum, bacaklarımdan kanın çekildiğini hissediyorum ama öğlen uykusuna uyuturken o minicik elleriyle elimi bir tutuyor, işte o an sanki bulutların üzerinde uçuyorum,kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyorum. Şimdi bunu okuyanlardan bazılarınız "aman canım abartıyor" diyecek veya "buldumcuk olmuş bu" diyecek, "

Budapeşte

Bu post klasik gezi postu olmayacak yani Budapeşte tatiliyle ilgili noktalar,sevdiğim,sevmediğim konular olacak dediğim gibi klasik bir "şunu mutlaka yapın, burayı görün" postu olmayacak… Gelilim kendimize özgü postumuza :) Ben, Aras'tan ancak 2 gece - 3 gün ayrı kalabildiğim için artık tatil rotalarımızı yakın yerlerden seçmeye özen gösteriyoruz. Bu rotalardan biri geçen haftalarda tatil için seçtiğimiz Budapeşte idi.  THY ile 2 saat süren bir yolculuk sonrasında Budapeşte'ye ulaştık.   Hotel Zenit Budapest Palace  'ta kaldık.  Otelimiz ünlü alışveriş sokağı olan Vaci Utka'nın arkasında yani çok merkezi bir konumda. Biz otelden ve sabah sunduğu açık büfe kahvaltıdan çok çok memnun kaldık. Kesinlikle tavsiye ederim. Budapeşte, tarihi dokusu fazla olan bir şehir. Her adımda hissediliyor.  Biz, 2 günümüz olduğu için hop on hop off otobüslerinden bilet aldık. Birkaç otobüs şirketi varmış ancak biz camında zürafa olan şirketten aldık biletimizi. 24 saatli

Alexandroupoli - Aya Yorgi Tavernası

Aya Yorgi'den daha önce bahsetmiştim; gündüz denize girebileceğiniz, akşam da yemek yiyebileceğiniz bir mekan olduğunu daha önceki bir yazımda anlatmıştım.  Hakkını vermek gerekir ki Aya Yorgi'nin manzarası muhteşem.  Bu manzarada yemek yemenin nasıl keyifli olacağını tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Benim tavsiyem hava kararmadan gidip, güneşi orada batırmanız. Böylece bu muhteşem manzarayı yakalayabilirsiniz.  Gelelim yemeklerine; Aya Yorgi'nin yemek çeşitleri de en az Nisiotiko kadar çok ama biz Nisiotiko'nun yemeklerini bir çıt daha fazla beğendik. Yani Aya Yorgi kötü mü? Hayır hiç değil hatta biri sorsa mutlaka gidin derim ama dediğim gibi sadece birini tercih edecekseniz Nisiotiko daha lezzetli gibi geldi bize. Burada yine kalamar tava, mide tava, Mastelo Izgara mutlaka denemeniz gereken lezzetlerden birkaçı. Buradaki Peynirli Yunan Salatasında kullanılan peynir biraz daha farklı, daha yumuşak olduğundan bir süre sonra krema gibi salatayı kaplıyor. Köt

Oo Onu Unutun, O Yeni Anne...

Aslında kafamda 2 konu vardı bu gece yazmak için ama birazdan aşağıda okuyacaklarınız ağır bastı ve Budapeşte tatilimizi yazmayı daha sonraki postlara bıraktım… Gelelim bugünkü mevzuya hatta bir an önce gelelim çünkü bugünkü mevzu derin.  Bugünkü mevzu arkadaşlarınızın gözündeki doğumdan önceki siz ve doğumdan sonraki siz. Şu ara  kimse sizi aramıyorsa dönün bi bakın bakalım; anne olmuş olabilir misiniz? :)  Hamile kalmadan önce plan yapalım mı diye aranan, davet edilen en azından "Selin gelebilir" diye düşünülen bir kişiydim. Zorlu bir hamilelik sürecindeyken, kimseyle plan yapmayıp, işten ayrılp evde yatmaya başlamışken, arayanlar gittikçe azalıyor haliyle. Zaten o durumdayken de, insanın canı dışarı çıkmak istemiyor, istese bile çıkamıyor, dolayısıyla o noktada bir sorun yok.  Ama ya doğum sonrası? Doğum sonrasında yavaş yavaş eski halinize dönmeye başladıktan sonra, artık bebeğinizi güvendiğiniz birine emanet edip, en azından 2 saatlik bir yemeğe çıkıp sosyalleşmek

Öncesi ve Sonrası

Çocuk sahibi olmadan önce düşündüklerimle, bir çocuk annesi olarak düşündüklerime bakıyorum ve şaşırıyorum. Bir düşünceden diğer düşünceye giden yolun uzunluğuna şaşırıyorum, duyguların böylesine değişebileceğine, bir insanın çocuğu uğruna yapabileceklerine ve dahası bir insanın başka bir insanı bu kadar sevebilme potansiyeline şaşırıyorum :) Anne değilken, anne olanları anlarım sanırdım, gerçekten de anladığımı düşünürdüm halbuki anladıklarım bütün kumsalda bir kum tanesi kadarmış. Sevgi, tutku, aşk… Bütün bu duyguları alın çarpın kaçla isterseniz, ve işte o çıkan sonuç kadardır hissettiğiniz.  İşte o, anneleri anladığımı sandığım dönemlerden biriydi sanırım bakıcı tutmaya karar verdiğimiz zaman. Eve bir bakıcı gelecekti, Aras'a O bakacaktı, ben işe dönecektim, eski hayatımız kusursuz devam edecekti :) Ama işte evdeki hesap çarşıya uymadı, bütün düşünceler tersine hoop diye değişti, ben işimden ayrıldım ve şu anda o kameraların altında "Biri Bizi Gözetliyor" misali A

Alexandroupoli - Nisiotiko

Alexandroupoli bir yemek cenneti daha doğrusu deniz ürünü sevenler için bir cennet. Biz, tatilimizin ilk gecesi gittiğimiz Nisiotiko'yu o kadar çok sevdik, yemeklerini o kadar lezzetli bulduk ki, her gece farklı bir yere gitme düşüncemizden vaz geçerek son gecemizde yine Nisiotiko'ya gittik :) Kalamar tava, midye tava, zeytinyağlı yaprak sarma, Mastelo Peyniri ızgarası, kabak tava, karides güveç, ahtapot ızgara ve artık bir klasik haline gelen Peynirli Greek Salata özellikle önereceğim ve mutlaka tadına bakmalısınız diyeceğim lezzetlerden bir kaçı. Biz ilk gün karidesin sarmısaklı ve acılı halini yesek de favorimiz, 2.gece yediğimiz karides güveç oldu. Bence daha lezzetliydi. Kalamar tava ve midye tava ise çıtır çıtırdı. Bir kere midye tava, burada yemeye alışık olduğumuz midye tavadan daha farklı. Daha küçük olduğu için sanki daha az yağ çekmiş gibiydi. Kalamarlar ise genelde Türkiye'de -en iyi restaurantlarda bile - yediğinizde büyük ve daha lastik gibi olurken,

Alexandroupoli - Aya Yorgi Beach

Siz de tatilde bizim gibi farklı bir ülkeye gitmek istiyor fakat bebeğiniz yüzünden çok da uzun yolu gözünüz kesmiyorsa, bizim gibi komşuya gidebilirsiniz :) Alexandroupoli, İstanbul'a çok yakın olması için bile tercih edilebilecek bir tatil bölgesi. Arabayla, Levent'ten yola çıkıp sınırda çok fazla oyalanmadan gidildiğinde 4-5 saat mesafede. Özellikle araba ve bebekle tatil bölgesi arayanlar için güzel bir alternatif olabilir:) Biz bayramın ilk günü yola çıktık. İpsala Sınır kapısından geçtik ve otelimize yani Alexander Beach&Spa Hotel'e ulaştık. Otelimizin odası çok genişti ve önünde bize özel minik bir bahçesi vardı. Bizim gibi sessizlikten hoşlanıyorsanız size uygun ancak sessizlikten ziyade animasyon ve aksiyon arıyorsanız bu otelin aktiviteleri size az gelebilir. Kahvaltısı açıkbüfe. Tabii ki gittiğiniz mevsimle alakalı ama eğer siz de benim gibi kapalı mekanlara sığmaya çalışmak yerine temiz havayı tercih edenlerdenseniz, havuz kenarında yapılan bu kahvatı size